Başarı elde etmenin yolları
Etiketler :Başarıyı elde etmenin yolları
Başarının Sırrı
Başarının sırrına vâkıf olup mutluluk anahtarını elde edebilen bir kimse, sürekli hayatta kazançlı olur. Bu yüzden herkes, ister hayatın doruğuna doğru yükselme aşamasında olan gençler, isterse hayatın zirvesinden iniş döneminde olan yaşlılar, mutluluk ve başarının sırrını aramaktadırlar.
Hayatta başarılı olmanın ya da yenilgiye uğramanın sırrı nedir?
Acaba başarılı olmanın ya da başarısızlığın bir sırrı var mıdır?
Yoksa, başarılı olup mutluluğu yakalamak veya yenilgiye uğrayıp mutsuzluğa duçar olmak, tamamen bir şans ve rastlantı eseri midir?
Bu sorulara hiç tereddüt etmeden vereceğimiz cevap şudur: Her başarı ve yenilginin kendine özgü bir nedeni vardır. Bu, istisna kabul etmeyen bir gerçektir.
Şans, mutluluk ya da mutsuzluğa neden olabilecek bir şey değildir.
Güçlü iradeye sahip insanlar, hayatta mutlu olabilmek için akıl ve fikirlerine güvenir, mutluluk ve başarının sırrını keşfetmek, mutluluk ve başarının anahtarına sahip olmak için çaba harcarlar. Ama zayıf iradeli kimseler, gerekli düşünce gücüne sahip olmadıklarından, hayal âleminde kader, kısmet ve şansı mutluluk ya da mutsuzluk nedeni zannederek hayatta başarılı olmanın sırrı ve sebebi hakkında düşünmek zahmetine katlanmazlar.
Başarının Esasları
Her işte insanın başarılı olması, genel olarak şu üç esasa dayanır:1- Bilinç, uyanıklık ve hedef belirleme
2- Araç ve imkân
3- Çaba ve gayret
Bu üç esastan birinin olmaması halinde başarı olanaksızdır.
Eğer insan, en iyi yaşam tarzını teşhis edemez veya gerekli araç ve gereçlere sahip olmazsa ya da gayret göstermezse, kesinlikle yaşamında başarılı olamaz. Bu yüzden özellikle de hayat yolunun başlangıcında bulunan akıllı bir gencin en önemli, en acil görevi, en iyi yaşam tarzını tanıması, o doğrultuda ilerlemesi için gerekli araç ve imkânları temin etmesi ve kararlı bir şekilde hareket edip çaba sarf etmesidir.
En İyi Yaşam Tarzını Teşhis Etmek
Başarının sırrını elde etmede atılacak ilk adım, en iyi yaşam tarzını teşhis etmektir. Gençler başarı ve mutluluk için gerekli olan yolu tanımadıkça, o yolda ilerlemek için gerekli araçları temin edemez ve bu yoldaki bütün çabaları boşa gider. Hatta onları, ulaşmak istediği hedefinden uzaklaştırır. Demek ki başarının elde edilmesinde karşılaşılan ilk sorun, bu yolu tanımanın nasıl gerçekleştirilebileceğidir.Hayatın inişli-çıkışlı yolunun başlangıcında olan bir genç ne şekilde en iyi yolu keşfedebilir? Diyelim ki bu yolu keşfetti, peki gerekli imkânı, araçları nereden elde edecektir?
Acaba genç, tek başına bu önemli işin üstesinden gelebilir mi? Yoksa mutlaka birilerinin yardımı mı olmalı? Birilerine danışmalı mı? Eğer başkalarına danışmak, birilerinden yardım almak zorunlu ise, kimdir ona sorunlarında ve ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olabilecek kimse?
Gerçek şudur ki, merhamet sahibi yüce yaratıcıdan başka hiçbir kimse gerçek manada en iyi yaşam tarzını tanımada insana yardım edemez. Gençler ne kendi başlarına en iyi yaşam tarzını bulabilirler, ne de çeşitli görüş ve düşüncelere sahip başkalarının düşünsel yardımları tek başına yeterli olabilir. O hâlde, hayatın sırlarını çözümlemede ona yardımcı olacak tek merci onun yaratıcısı olan Allah’tır.
Merhamet sahibi yüce Allah bu sırları Kur’ân-ı Kerim’de açıklamıştır.
Kur’ân’da Başarının Sırrı
Hayatta başarının sırrının “bilinç, olanaklar ve çaba” olarak üç önemli esas üzere dayandığını, gençliğin bu üç esası bir araya getirdiği taktirde başarılı bir hayata sahip olabileceğini söylemiştik. Ama hayat yoluna yeni adım atan bir genç için en iyi yaşam tarzını seçme yönünde gerekli bilinci elde etmek ve gerekli olan imkânları sağlamak kolay bir iş değildir.Değerli gençlerin dikkat etmeleri gereken önemli nokta şudur: Yüce Allah, kâmil insanın hayatta başarısını iki şartla garanti altına almıştır. Bu iki şartın gerçekleşmesi hâlinde, yüce Allah başarı yolunu insana sunar ve o yolda ilerlemek için gerekli ihtiyaçları onun emrine verir ve bununla da kalmayarak, aynı zamanda hedefine ulaşıncaya kadar ona yardım eder.
Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Bizim için çaba sarf edenleri, yollarımıza hidayet ederiz...” [1]
Çaba, Başarının İlk Şartı
Kur’ân-ı Kerim yukarıdaki ayet ışığında başarının sırrını açıklarken ilk olarak çabadan bahsetmektedir. Bu şart, ayetin orijinalinde geçen “cahedû” kelimesinden anlaşılmaktadır. “Cahedû”, “cihad” kökünden türemiştir. Cihadın, kelime anlamı bütün güçle çalışmak, çabalamaktır. [2] “Mücahid”, bütün güç ve gayretiyle hedefe ulaşmak için çalışan demektir. Bu yüzden düşman ile mücadele eden kimseye de “mücahid” denilmektedir. Çünkü o, başarı ve zafer elde etmek için bütün gücüyle düşmana karşı çaba harcamaktadır.Kur’ân-ı Kerim, insanlara, özellikle de Müslüman gençliğe kılavuzluk edip başarının sırrını çaba olarak tanıtmakta ve hayatta çabasız başarı elde etmenin mümkün olmadığını anlatmaktadır.
“İnsan için çalıştığından başka şey yoktur.” [3]
İslâm Peygamberi (s.a.a) hayatta çok çaba gösteren, çalışan insanları, evin dışında durup sürekli kapı çalan insana benzetmiş ve bunun mutlaka sonuç vereceğini açıklamıştır.
“Kapının kulpunu döven içeri girer.” [4]
Peygamber dedi, çalsan bir kapı
Sonuçta bir baş uzanır dışarı
Sonuçta bir baş uzanır dışarı
“Kapının kulpunu ısrarla vuran, içeriye yol bulur.” [5]
“Bir şeyi arayan, aradığının hepsini veya bir bölümünü elde eder.” [6]
“Bir hedef uğruna bütün gücüyle uğraş veren, istediği hedefe ulaşır.” [7]
“Çaba, bulmak ile birliktedir.” [8]
“Çabasını bir işte harcayan, muradına kavuşur.” [9]
“Büyük olan kimseler, çaba harcamadan (o büyüklüğe) yetişmediler.” [10]
“İste, bulursun.” [11]
“Her kim uğraş verirse, şüphesiz esenlik bulur.” [12]
Başarıda çalışıp çabalamanın rolü o kadar önemlidir ki, hatta yüce Allah’tan başarıyı istemek ve dua etmek eğer çabasız olursa, sadece sonuçsuz değil, aynı zamanda İmam Ali Rıza’nın (a.s) buyurduğu gibi, kendini rezil etmektir!
“Her kim Allah’tan başarı ister ama çaba göstermezse, kendisini maskara etmiştir.” [13]
Böyle bir kimse, tohum ekmeden dua ederek iyi mahsul bekleyene benzer. Böyle bir durumda dua etmek, müstehap olmadığı gibi komikliktir.
Gevşeklik ve Tembellik Hedefe Ulaşmanın Afeti
Gevşeklik ve tembellik, hedefe ulaşmanın en büyük engeli ve başarısızlığın en esaslı sebeplerindendir. Bu çok değerli hikmeti, İslâm önderleri şöyle dile getirmişlerdir:İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
“Tembellik, zaferin afetidir.” [14]
“Tembelliğe tutulan kimse, arzusuna yetişemez.” [15]
“Kolaycılık ve tembellik ile mutluluğa ulaşmak birbirine çok uzaktırlar.” [16]
İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyuruyor:
“Tembellik ve âcizlikten çekinin; bu ikisi, kötü şeylerin anahtarıdır.” [17]
İslâm önderleri, tembelliği insanın dünya yaşamı ve ahireti için çok zararlı ve tehlikeli kabul etmektedirler. Aynı zamanda gevşeklik ve tembelliğin dünyevî ve maddî işlerde de beğenilir şeyler olmadığını ısrarla belirtmişlerdir. Dünya ihtiyaçları için gevşeklik gösteren kimseler, maneviyatı kazanmakta da çok âciz olurlar.
İmam Muhammed Bâkır (s.a) bu konuda şöyle buyuruyor:
“Gevşeklik, din ve dünya için ziyan vericidir.” [18]
İmam Musa Kâzım (a.s) diyor ki:
“Babam çocuklarından birine nasihat ederken şöyle buyurdu: Tembellik ve âcizlikten çekinin; bu iki haslet, sizin dünya ve ahiretinizden yararlanmanıza engel olur.” [19]
İmam Bâkır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünya işlerinde gevşek olan kimseyi sevmem; dünya ile ilgili işlerinde gevşeklik gösteren kimse, ahiret işleriyle ilgili işlerde daha da gevşek olur.” [20]
İmam Ali (a.s), hayatta maddî yoksulluk ve başarısızlığın tembellik ve âcizlik sonucu meydana geldiğini bildirmiştir.
“(Var olan) şeyler birleştiğinde tembellik ile âcizlik de eşleşti. Neticede, fakirlik meydana geldi.” [21]
İnsanın maddî ve manev yaşamı için afet olan tembellik hakkında İslâm Peygamberi (s.a.a) her gün sabah namazından sonra Allah’a sığınarak şöyle yakarmıştır:
“Rabbim! Gam ve kederden, âcizlik ve tembellikten sana sığınıyorum!” [22]
Tembelliğin Göstergesi
Bu açıklamalardan sonra hayatında başarılı olmak isteyen kimse, ilk önce tembelliğin nedenlerini bulmalı, sonra da başarısızlık ve yenilginin nedeni olan bu afeti tedavi etmelidir. Bu durumda bir soru ile karşılaşmaktayız: Tembelliğin nedeni nedir? Başarısız insanları nasıl tanıyabiliriz?Bu sorunun cevabında İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“İşi ertelemek, tembelliğin göstergesidir.” [23]
Başka bir deyişle; işlerde düzensizlik tembelliğin göstergesidir. Görevini zamanında yerine getirmeyip erteleyen, vazifesini geciktiren kimse, tembellik hastalığına tutulmuştur. Bu hastalık ilerlemeden, bir an önce tedavi edilmelidir.
Peki, tembellik hastalığının tedavisi nasıl yapılır?
Tembelliğin Tedavisi
Tembellik ve gevşeklikle mücadelenin ilacı, azim ve iradedir. İnsan bu ilâçla çabanın afetini etkisiz hâle getirir, yaşamda başarılı olmanın ilk temel direğini sağlam bir şekilde kurar. İmam Ali (a.s) tembellikle savaşta etkili ilâç olan azim hakkında şöyle buyurmaktadır:“Tembelliğe karşı azim ile yürüyün.” [24]
İnsan, hedefine ulaşma yolunda kararlı, iradeli ve azimli olursa, başarısı da kat kat artmış olur. İmam Sadık’ın (a.s) buyurduğu üzere azim ve irade gücü, cisim gücünün yetersizliğini telafi eder.
“İradenin güçlü olduğu yerde beden yetersiz kalmaz.” [25]
İmam Ali (a.s) rızkın, niyet ve kararlılık ölçüsü esasına bağlı olduğunu vurgulamış ve şöyle buyurmuştur:
“İnsanın rızkı, niyeti ölçüsündedir. ” [26]
Kararlılık, insanın gücünü artırır. Gücünün artması, çaba ve direncinin artmasına sebep olur ve buna paralel olarak maddî-manevî yaşamında, rızkı ve başarısı da artar.
Burada şu soru ile karşılaşmak mümkündür: İnsan irade ve azmini nasıl güçlendirebilir ve nasıl isabetli kararlar alabilir?
Bu soruya gerçekten genişçe cevap vermek gerekir, ama bu makalede kısa ve yararlı olacağını umduğumuz bir cevap ile yetineceğiz.
İrade gevşekliğinin zararları ve çalışıp çabalamanın yapıcı bereketlerini düşünüp göz önünde bulundurmak, tembel kimselerle kaynaşmaktan çekinmek, iradeli ve çalışkan insanlarla oturup kalkmak ve hepsinden önemlisi iradenin güçlenmesi için araştırma yapmak ve dua etmek, insanda çalışıp çabalama duyarlılığını güçlendirir. İlk adım olarak da dakik ve pratik bir program hazırlamak, ciddi ve düzenli bir şekilde bu programı uygulamak gerekir.
Eğer gençlik, gece ve gündüzü için düzgün bir program hazırlar ve her programı kendi vaktinde gerçekleştirirse, yaşamdaki başarının ilk aşamasını yakalamış. “Günlük işlerinizi gününde gerçekleştirin. Çünkü her günün kendine özgü işleri olacaktır.” [27]
İyi Niyet, Başarının Şartı
Çaba ve iyi niyet beraber olduğu sürece, başarılar da peş peşe gerçekleşmiş olur.Çabasında iyi niyetli olmayan kimse, yaşamında sadece başarısız olmayacak, aynı zamanda kötü niyetiyle her zaman isabetsiz atılımlarla yenilgiye daha çok yaklaşacaktır. Bu yüzden İslâm, iyi niyetin başarıdaki rolü üzerinde ısrarla durmuştur. İmam Ali (a.s) şunları buyuruyor:
“İyi niyetle bütün istekler karşılanır.” [28]
“Güzel niyetler arzulara yetişme sebebidir.” [29]
“Başarıya en yakın niyetler, hayra en uygun olanlardır.” [30]
Dikkat edilmesi gereken önemli nokta da şudur ki:
İslâm önderlerinin buyurdukları gibi, insan iyi ve güzel niyetini güçlendirdiği ölçüde, hedef ve isteklerine ulaşması için alacağı ilâhî yardım ve bağışın miktarı da artar. İmam Sadık (s.a) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Yüce Allah, gerçekten de yardımını kullarının niyetleri ölçüsünde takdir etmiştir. O halde her kim iyi niyet sahibi olursa, Allah’ın eksiksiz yardımı ile karşılaşacaktır. Her kim de kötü niyetli olursa, niyeti ölçüsünde daha az yardım ile karşılaşacaktır.” [31]
Buna göre en iyi ve en güzel niyet, beraberinde eksiksiz başarıları getirecektir. Şimdi ise, hangi niyetin en iyi ve en üstün olduğuna bakalım.
En Güzel Niyetler
Kısa bir düşünmeyle, akıl açısından en güzel niyet ölçüsünün, insanın ve toplumun yararına önem veren niyet olduğu görülecektir. O halde, niyet ne kadar yararlı olsa o kadar güzeldir. Yani en güzel niyetler, en yararlı olanlardır.
Ancak İslâm açısından niyet güzelliğinin ölçütü, onun ilâhî renge sahip olmasıdır. Niyet, her ne kadar varlıkların yaratıcısına daha yakın ve daha bağlı olursa, ilâhî yönü daha koyu olursa, daha güzeldir. Bu esas üzere en güzel niyet, ilâhî ve halis olan niyettir.
Burada yine karşımıza bazı sorular çıkmaktadır. İlâhî niyet nedir? İşin Allah için olması ne anlama gelmektedir? Acaba Allah’ın bizim işimize ihtiyacı mı var ki, çalışmalarımızda ilâhî niyet gerekli olsun? Bu sorulara şöyle cevap verebiliriz: Yüce Allah mutlak manada ihtiyacı olmayandır. İnsana ve onun işlerine hiçbir ihtiyacı yoktur.[32] Eğer insana, mutlaka çaban benim için olmalı diyorsa bu, onun ihtiyacı olduğundan değildir; gerçekte insanın ona ihtiyacı olmasındandır. Bu, Allah’ın insanlara olan lütuf, bağış ve sevgisinin göstergesidir. Yüce Allah’ın, insanın işlerine ihtiyacı yoktur. Ama insanın, yaşamında başarılı olabilmesi için ilâhî iradeye ihtiyacı vardır. Başka bir ifadeyle insan kendisi ve toplumu yararına gerçek anlamda iyi niyet taşıması, onun çabalarının Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik olmasına bağlıdır.
Bu açıklamadan, İslâm ve akıl açısından güzel niyet ölçütünün aynı olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Çünkü insanın niyeti ilâhî renge sahip olmazsa, çabaları kendisinin ve toplumun yararları yönünde olmayacaktır. Bu yüzden Kur’ân-ı Kerim Allah’ı unutmayı, kendini unutmak olarak bildirmektedir. [33]
Yüce Allah’a bağlanmayan, işlerinde ilâhî niyete sahip olmayan bir kimse, öylesine menfaatperestliğe düşecektir ki, küçük-geçici çıkarlardan başka hiçbir şey görmeyecek, başkalarının yararları ve kendisinin ebedî başarısını ve mutluluğunu unutacaktır. Bu kimse, aynı ipek böceği misali, kendi çabalarıyla nihayet kendi yok oluşuna sebep olacak bir ağ kendi etrafında örmektedir. Eğer halka hizmet ettiği iddiasında bulunursa, bunu kendi geçici çıkarları doğrultusunda bir aldatmaca olarak kullanacaktır.
Eksiksiz Başarı
Kur’ân-ı Kerim’de iki çeşit başarı belirtilmiştir. Birisi geçici, eksik; diğeri ise kalıcı, eksiksiz. Birincisi "el-acele" [34] yani çabuk geçen yaşam ve "meta-ı kalil" [35] yani az bir başarı. İkincisi, "el-fevz’ul-azim"[36] ve "el-fevz’ul-kebir"[37] yani büyük, yüce kurtuluş adıyla anılır.Merhamet sahibi yüce Allah, yaratılış sisteminde insanlar için her iki çeşit başarıyı da öngörmüştür. İnsanı özgür bırakarak irade ve seçim serbestisiyle, küçük-geçici başarıyı ya da büyük-ebedî başarıyı seçme fırsatını ona tanımıştır. Bu konu üzerinde Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
"Her kim, aceleyi (geçici dünyayı) isterse, dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar peşin (dünyalık) veririz; sonra cehennemi de onun için yarattık..." [38]
Başka bir deyişle; her kim, dünyanın geçici saadetini isterse, zahmetinin karşılığını, ilâhî hikmetin takdir ve tedbiri esasınca görecektir. Ama ebedî yaşam için sermayeleri olmadığı gibi mutlu da olmayacaklar ve geçici mutluluk uğruna yaptığı çirkin işlerinin acı karşılığını tadacaktır.
"Ve kim, inanarak ahireti diler ve onun için çalışıp çabalarsa, onlar, çalışmalarının mükâfatını mutlaka görürler."[39]
"Onlara da, bunlara da, hepsine Rabb’inin lütuf ve ihsanından yardımda, bağışta bulunuruz ve Rabb’inin ihsanı kimseden men edilmez." [40]
Kur’ân-ı Kerim’in defalarca vurguladığı önemli bir nokta da şudur: Büyük başarının, yani "ahiret seçimi"nin, küçük başarıyla, yani "dünya seçimi"yle bir çelişkisi yoktur. Yani kim, büyük mutluluk ve başarı yolunu seçse, küçük başarıyı da seçmiş demektir. Kur’ân-ı Kerim açıkça ilân ediyor ki:
"Dünya mükâfatını dileyen bilsin ki, dünya mükâfatı da Allah’ın yanındadır, ahiret mükâfatı da..." [41]
Çünkü her şey Allah’ın katındadır; maddiyat, maneviyat, dünya, ahiret vs. Eğer Allah’ı istersen, Allah için bütün gücünle çalışırsan, her şeyin vardır. Şairin dediği gibi:
"Çalışmalısın, her şeyin var, dikkatli ol!
Dikkatli ol, âlemin yaratılışı senin içindir!
Allah’tan başka her neyi istesen, senin yenilgindir."
Merhamet sahibi yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Bütün güçleriyle bizim uğrumuzda çaba harcayanları, kesinlikle biz onları yollarımıza hidayet edeceğiz." [42]
Allah yolunda çaba harcamanın sonucu, ilâhî yardım olarak insana mutluluk yollarının açılması ve neticede sonsuz mükemmelliğe ulaşmasıdır. [43]
Yukarıdaki ayette vaat edilen bu hidayet, özel hidayettir. Maksat, ilerlemekte olan kimseye kılavuzluk etmekten öte, onu hedefine ulaştırmaktır. Bu hidayet, yüce Allah’ın [44] iklâslı çaba sahiplerine vaat ettiği hidayettir. Çünkü genel olan ilâhî hidayet, bütün insanları kuşatmıştır ve çabaya, ihlâsa ve "bizim uğrumuzda çaba harcama"ya ihtiyaç yoktur.
Demek ki buradaki hidayetten maksat başka bir hidayettir. Başka bir deyişle, bu makalenin başlangıcında başarının üç esasından ilki olarak zikredilen başarı yollarını tanımak, yaşamda hedefleri Allah olan ve bu hedefe yetişmede bütün gücüyle çalışan kimseler için, yaratılış düzeninde garantiye alınmıştır. Marifet ehli büyüklerden birinin dediği gibi; [45] "Eğer insan Allah için yola koyulsa, bütün âlimler ve arifler ona yol göstermek için onun yolunun başında sıraya dizilirler. Kendilerinde var olan her şeyi ona sunarlar ve onun kılavuzu olurlar." Bu marifet ayrıca hatadan da uzaktır. Aynı zamanda, başarının araçları, imkânlarıyla beraberdir. Her kim bunu elde ederse, tereddütsüz mutlak saadeti elde edecektir.
Ayette "bizim uğrumuzda çaba harcayanlar" tabiriyle işaret edilen ihlâslı olmak ise, yaşamda başarının ikinci esası olan güzel niyete sahip olmanın gerekliliğine işarettir. İmam Ali (a.s), yaşamda başarı için ihlâs rolünü şöyle beyan etmektedir:
"Niyetini temiz tut, isteğine ulaşırsın."[46]
"Eğer niyetini temiz tutarsan, başarılı olursun." [47]
"İşlerde başarının sırrı, niyeti temiz tutmaktır." [48]
"Niyetini temiz tutan, arzularına kavuşur." [49]
"Niyetini Allah için halis kılan, dünya ve ahireti için güçlü dayanak bulur." [50]
Yaşamda başarının sırrının beyanında özetle şunu söyleyebiliriz: İşin Allah için olması, yaşamda eksiksiz başarının sırrıdır. İşin Allah için olması, dünya ve ahirette saadetin sırrı ve cevheridir. Bu cevherin esas unsurlarını elde etmek; niyeti temiz tutmak, güçlü bir irade ve azme sahip olmak, işler için sağlıklı ve dakik bir program yapıp uygulamak ve hedefe ulaşmak için bütün gücü sarf etmekten ibarettir.
Bu unsurlara dayanarak hareket eden bir toplum, kültürel, siyasi, toplumsal, ekonomik, askerî hiçbir konuda başarısızlığa uğramaz.
"Eğer memleketlerin insanları çekinselerdi, gökyüzünden üstlerine bereket yağdırır, yeryüzünden bereket fışkırtırdık. Fakat inkâr etmelerinden dolayı kazandıkları suç yüzünden onları azaba uğrattık." [51]
Bütün gücünü dakik bir programla Allah yolunda sarf eden kimse, yaşamında başarısızlığa uğramaz.
"Şüphesiz, Allah’ın hizbi muzafferdir." [52]
"Şüphesiz, benim ordum kesinlikle muzafferdir." [53]
Bu temel üzere, Allah’ın hizbi ve ordusu; yaşam be biçimleri, işleri Allah için yapmak olan kimselerdir.
Allah’ın nizamının taraftarı olan kimse, bütün yaşamı program üzere olan kimsedir.
Allah’ın hizbinden olan kimse, bütün hareketlerine, düzen, kanun ve basiretin hâkim olduğu kimsedir.
Başka bir deyişle; Kur’ân ümmeti, Allah ordusu ve Allah hizbi ismini iftiharla taşıyabilen bir toplum, yeryüzünün bütün noktalarında ve bütün zamanlarında insanî değerleri filizlendirmek ve yaymak için hiçbir faaliyet ve çabadan kaçınmayan bir toplumdur.
EBULFAZL SEVEN
--------------------------------------------------------------------------------
[1] - Ankebût, 69
[2] - Misbah’ul-Munir; s.112
[3] - Necm, 39
[4] - Kenz’ul-Fevaid; c.1, s.139
[5] - Gurer’ul-Hikem: Hadis: 8058.
[6] - a.g.e; Hadis: 6715
[7] - a.g.e; Hadis: 8785
[8] - a.g.e; Hadis: 8490
[9] - a.g.e; Hadis: 9160
[10] - a.g.e; Hadis: 6629
[11] - a.g.e; Hadis: 2258
[12] - a.g.e; Hadis: 9530
[13] - Bihar’ul-Envar; c.78, s.356
[14] - Gurer’ul-Hikem; Hadis: 3968
[15] - a.g.e; Hadis: 10028
[16] - a.g.e; Hadis: 7907
[17] - Tuhef’ul-Ukul; s.295
[18] - Bihar’ul-Envar: c.78, s.180; Tuhef’ul-Ukul; s. 219
[19] - Usul-u Kâfi; c.5, s.85, Hadis: 2
[20] - a.g.e; c.5, s.85, Hadis: 4
[21] - a.g.e; c.5, s.86, Hadis: 8
[22] - Men la Yehzur’ul-Fakih; c.1, s.335, Hadis: 981
[23] - Gurer’ul-Hikem; Hadis: 4471
[24] - a.g.e; Hadis: 5427
[25] - Men la Yezhur’ul-Fakih; c.4, s.400, Hadis: 5859
[26] - Gurer’ul-Hikem; Hadis: 5427
[27] - Nehc’ül-Belağa; Mektup: 53
[28] - a.g.e; Hadis: 4766
[29] - a.g.e; Hadis: 4349
[30] - a.g.e; Hadis: 9186
[31] - Bihar’ul-Envar; c. 70, s. 211, Hadis: 34
[32] - “...Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de bilin ki, Allah hepinizden müstağnidir ve gerçekten hamda lâyıktır.” (İbrâhîm,
[33] - "Onlar Allah’ı unuttular, O da onları unuttu." (Tevbe, 67)
[34] - "Her kim aceleyi (geçici dünya) isterse, dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar peşin (dünyalık) veririz..." (İsrâ, 18)
[35] - "Bu, azıcık bir faydalanmadan ibaret..." (Âl-i İmrân, 197)
[36] - "...Ve budur pek büyük bir kurtuluş ve kutluluk." (Nisâ, 13)
"...İşte budur en yüce kurtuluş." (Mâide, 119)
"...Allah’ın razılığı daha da büyüktür. İşte budur en büyük kurtuluş ve murada eriş." (Tevbe, 72)
[37] - "İnananlara ve iyi işlerde bulunanlara gelince; onlaradır kıyılarından ırmaklar akan cennetler ve buysa büyük bir kurtuluştur." (Burûc, 11)
[38] - İsrâ, 18
[39] - İsrâ, 19
[40] - İsrâ, 20
[41] - Nisâ, 134
[42] - Ankebût, 69
[43] - "Şüphesiz ki, en nihayet dönüş yeri Rabb’inedir." (Necm, 42)
[44] - Ankebût, 69’da "Lâm" ve "Nun" tekit (vurgu) harfler ile beyan edilmiştir.
[45] - Tendiys-i İhlâs
[46] - Gurer’ul-Hikem; Hadis:8255
[47] - a.g.e; Hadis: 7675
[48] - a.g.e; Hadis: 6510
[49] - a.g.e; Hadis: 3757
[50] - a.g.e; Hadis: 2248
[51] - A’râf, 96
[52] - Mâide, 55
[53] - Sâffât, 173